15 yıldan beri yapa geldiği, Türkiye'de birçok kesimin yakından bildiği; gördüğü takdir ve talepleri doğrultusunda geliştirdiği çalışmalarını ilk defa Kültür ve Turizm Bakanlığına MARKA tescili almak için komisyona sunan Hayrullah Altay ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.
“Hattat değilim. Yaptığım iş geleneksel sanatlardan bir isim alacaksa, bu Kat’ı Sanatı olmalıdır. Kâğıtyerine başka malzemeler kesiyorum. Bunu da hat örneklerine uyarlıyorum. Başka bir deyişle, geleneksel kat'ı sanatını modernize ederek hat eserleri icra ediyorum.”
Bazı insanlar vardır kimsenin görmediği şeyleri görür ve onları kendi dilleriyle yorumlayarak insanların gözleri önüne serer. İşte bu insanlardan biri de Hayrullah Altay. Kat’ı (kesme) sanatına farklı bir bakış açısı getirerek yaptığı eserlerle bizi başka diyarlara götüren Altay, manevi duygularla sarıp sarmalanmamıza vesile oluyor. Kendisini eserlerini sergilediği Bezm-i Kalem sanat evinde ziyaret ediyoruz. Hayrullah Bey samimi bir şekilde bizi kapıda karşılıyor ve beraber sanatın nefes aldığı alana giriyoruz. Dört duvarında eserlerinin bulunduğu sanat evinde öncelikle nereye bakacağınızı bilemiyorsunuz. Birçok güzel eser duvarlarda sanki atan bir kalpmişçesine canlı ve bizi çağırıyor. Çok geçmeden bu sanat yolculuğa nasıl çıktığına dair detayları öğrenmek için kendisine sorularımızı yöneltiyoruz.
Hayrullah Altay kimdir. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Akçakoca Kurugöl köyünde doğdum. İlkokulun dört yılını köyde okudum, beşinci sınıftan itibaren Düzce’ye geldim. Ortaokul ve liseyi Düzce Lisesi'nde okudum. Aynı yıl Düzce’ye yeni açılan Meslek Yüksek Okulu'na kaydoldum,oradan da İnşaat teknikeri olarak mezun oldum. Mesleğimle ilgili birçok iş aradım. İstanbul'da altı ay kadar bir mimarlık ofisinde çalıştım. Fakat bu sektörde fazla kalamadım. Hayat beni reklamcılığa sürükledi. Yaklaşık yirmi küsur yıl reklam sektöründe çalıştım. Bu süre içinde gazetecilik maceram başladı. Uzun yıllar köşe yazarlığı yaptım.
Reklamcılıktan bu sanata geçişiniz nasıl oldu?
Asıl soru, hat sanatına karşı nasıl ilgi duymaya başladığımdır. Dindar bir aileye mensubum. Dini konulara karşı ilgiliydim. Camilerde hat sanatını görüyor, gıpta ile seyrediyordum. Yıl 1985'ti. Bir gün kitap satın almak için Bolu'ya Devlet Kitapları ofisine gittim. O zaman devlet kitapları çok ucuzdu. Piyasada 30 lira ise orada 3 liraydı. Mobilya Sanatı Tarihi adlı bir kitap ilgimi çekti. Kitabı karıştırırken bir hat örneği gördüm. Nuh'un gemisini andıran bir görünümü vardı. Şimdiye kadar öyle bir hat örneği görmemiştim.Çarpıldım adeta. Çevremde gösterdiğim hiç kimse yazıyı okuyamamıştı. Yazıyı büyültüp tablo yapmaya karar verdim. Tabi o sıralar şimdi ki gibi bilgisayar ve fotokopi makinası yok. Biz reklamcılar, camlara tersten altın yaldızla yazı yazardık. Tabloyu o yöntemle yapacaktım. Kareleme sistemi ile yazıyı istediğim ebatta büyülttüm. Sonra onu yazmak için günlerce uğraştım. Muhteşem oldu. Tabloyu yaptım ama hala ne yazdığını bilmiyorum. Ofisime astım. Sonra bir gün yakın bir arkadaşımın Arapçaöğretmeni olan babası işyerime geldi. Ona tabloyu göstererek, "Hocam yapıp astım ama burada ne yazıyor bilmiyorum" dedim. Fırça reklamcılarının yazı yazarken kullandıkları, ucunda kaymayı önlemek için top olan bir sopası vardır, denge için kullanılır.Rahmetli İsmail Üstün Hoca, o sopayı eline aldı, yazının üzerinde harf harf gezdirerek okudu ve anlamını söyledi. Anlamı da şuydu; “Ey kapıları açıcı olan Allah'ım bizim için hayırlı kapılar aç". Nezdimde yazı o zaman tamamlanmıştı. Ondan sonra yazıyı aynı teknikle Türkçe anlamını da ilave ederek herhalde on sekiz adet üretmiştim. Bir kısmını satmış, bir kısmını da eşe dosta hediye etmiştim. Hatta İsviçre’de çalışan birine altı adet yazıp göndermiştim.
Fitili ateşleyen çalışma
Peki, kesme yöntemini nasıl keşfettiniz?
90'lı yıllarda İstanbul'da bir sinemaya gitmiştim. Filmin devre arasındaperdenin üzerindeki geniş alanda ahşap kesme yapılmış bir figür gördüm; saz çalan bir adam ve raks eden iki kız figürü. Yine büyülenmiştim.Minik bir fotoğraf makinam var ama loş ışıkta uzaktan fotoğrafını çekmem mümkün değildi. Kalemi kâğıdı çıkardım vefigürü oluşturan her bir parçayı ayrı ayrı çizdim. Eve geldiğimde ise, istediğim ebatta kâğıda bütün olarak oturttum. Sonra bunu hangi maddeyi kullanarak çalışabileceğimi düşündüm. Ahşapçalışsam, atölye lazım. Bir süre düşündükten sonra, reklam alanında da kullandığımız PVC ürün ile çalışmaya karar verdim. Üç milimetre kalınlığındaki malzemeyi falçata ile keserek figürü tablolaştırdım, çok güzel oldu. Birden kafamda şimşekler çaktı. Ben o ilk yaptığım hat örneğini de bu teknikle yapabilir miyim diye düşündüm. Artık fotokopi tekniği vardı. Biraz daha büyütüp falçata ile çalışmayı yaptım. Çok güzel bir şey çıktı ortaya. Fitili ateşleyen, bu çalışma olmuştu. 2000’li yıllardı.
Sergi açmaya ne zaman karar verdiniz?
Artık reklam piyasasında olmaktan yorulmuştum. 2007 yılında emekli olduktan sonra kendimi sanata vermek istedim. Çeşitli hat örnekleri buldum ve çalışmaya başladım. Bu mekânı önceden bir yakınım atölye olarak kullanıyordu. Dükkânı boşaltınca sanat evi açmaya karar verdim. 2007'nin Kasım ayında elimde 3-4 adet basit örnek vardı. Falçata ile çalışıyordum. Asıl elimdekiözel bıçağı bulunca daha detaylı çalışmalar gerçekleştirdim. Önüme bir hedef koyarak 2008 yılının Temmuz ayında bir sergi açmaya karar verdim. Yedi sekiz ay zamanım vardı. Yoğun bir şekilde çalışmaya başladım. Kış sezonunda aralıksız çalıştım ve elliye yakın çalışmayla İnönü Parkı'nın yanında eski kaymakam evinin olduğu binada ilk sergimi açtım. Bir şey yapıyordum ama adını koyamıyordum. Eni, boyu ve derinliği olduğu için“üç boyutlu hat çalışması” adını vermiştim.Sergi büyük ilgi görmüştü. İstanbul'dan bir antikacı gelmişti sergiye, “sen resmen kalıp çıkarıyorsun” demişti. Ne yaptığımı, daha doğrusu yaptığım işin önemini o ilk sergide anlamıştım. Ondan sonra aralıksız olarak çalışmalara devam ettim.
Yaptığım iş, kat’ı sanatı ile anılmalı
Bugünden baktığımda, Adapazarı'nda iki, İzmit Gebze Center'da iki, Bursa'da, Karadeniz Ereğli'de, Beypazarı'nda, Ankara Zafer çarşısında, Kahramanmaraş’ta, Düzce'nin çeşitli ilçelerinde toplamda yirmi civarında sergi açmışım ve baktığımda bunun bir yolculuk olduğunu görüyorum. İlk sergimde hatırlıyorum, Öncü TV gelmişti. Bana sordular, kaç yıldır yapıyorsun bu işi diye. İlk çalışmamı yirmi yıl önce yaptığımı söyledim. Ama baktım akşam haberlerinde benden yirmi yıllık hattat diye bahsediyorlar. Çok utandım. Ertesi yıl açtığım sergide üzerine basa basa hattat olmadığımı söyledim. Sonradan öğrendim Kat'ı Sanatı diye bir sanat var, kağıt kesme sanatı. Benim yaptığım iş geleneksel sanatlardan bir isim ile anılacaksa bu, KAT’I SANATI olmalı. Kâğıt kesmiyorum ama başka bir malzeme kesiyorum. Bana şuan ne yapıyorsun diye sorarlarsa geleneksel kat'ı Sanatını modernize ederek hat icra ediyorum derim. Sanatı ben yolculuk olarak görüyorum. Kendime sanatçı diyemem ama sanatın yolcusuyum. Yolda bulduklarımı heybeme atarak gidiyorum. Bakalım, nereye kadar.
Çalışmalarınız da hangi materyalleri kullanıyorsunuz?
İlk olarak PVC levha ve folyoyu kullandım ama sanat yolunda ilerlerken bulduğum önemli şeyleri heybeme atıyorum. Her sergide farklı bir adımım oldu. Son sergide papirüs kâğıdını yalın bir şekilde de kullandım, zemin paspartusunu da keserek işin içine katmayı denedim. Farklı renkleri kullanarak zeminlerin kaynaşmasını da ilk defa bu sergideki çalışmalarda uyguladım. Bunun dışında ebru kâğıdınıda keserek tablolarda kullanıyorum.
Kat'ı sanatının devamı için çırak yetiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Bu sanatı öğrenirken benim hiçbir ustam olmadı. Öğrenmeyi çok isteyen birisi gelirse, öğretirim. Bir gün sanat evinde oturuyorum,sivil giyimli iki polis geldi. Tablolarımla ilgili merak ettiklerini sordular. Ben de hiçbir şeyi gizlemedim, saklamadım tüm ince ayrıntılarını anlattım. İçlerinden biriısrarla malzeme ve hat örneği istedi, verdim.Sonradan bazı çalışmalarını gördüm. İlk öğrencim olacaksa, odur. Şunu söylemek isterim. Elimden çıkan çalışmalar, aslında kırk yılı aşkın bir birikimin neticesi ve meyveleridir.Otuz yıllık bıçak kullanma alışkanlığı ve reklam tecrübesinin üzerine kültür heybenize doldurduklarınızı da ekleyin ve hepsini harmanlayın, işte odur aslında görünenler. Ciddi ciddi on on beş kişi Halk Eğitim’e gidip bu sanatı öğrenmek istiyoruz derseler, bende bildiklerimi aktarırım.
Gelecek için neler planlıyorsunuz?
15 yıldan beri yapa geldiğim, Türkiye'de birçok kesimin yakından bildiği; gördüğü takdir ve talep doğrultusunda geliştirdiğim çalışmalarımı ilk defa Kültür ve Turizm Bakanlığında komisyona sundum. Yaptığım çalışmaları geleneksel sanatlardan hiçbir kategoriye sokamadılar.
Ama şunu gördüm, bu da benim çalışmalarımın ülke çapında gerçekten özgün olduğunun; bir başka anlamda "MARKA" olduğunun tescilidir. Yaptığım işin özel olduğunu ve doğru yolda olduğumu gösterdi. ....O zaman ??
....durmak yok, yola devam...
Yorum yazarak Düzcenin Sesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzcenin Sesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzcenin Sesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzcenin Sesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzcenin Sesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzcenin Sesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzcenin Sesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzcenin Sesi değil haberi geçen ajanstır.