Hepimizin kendi kafasından dünyaya açılan bir penceresi vardır ve o pencereden dünyayı seyrederiz, kararlar alır, yorumlar yaparız, yargılar ve tepkiler veririz. İşte bu pencerenin sınırları da her birimizin yaşam kalitesini belirler.
Evet, Dünyaya açılan penceresi dar olan insanlar, çok kısıtlı alanları görür, tek tip yorumlar yapar. Dünyayı o pencereden nasıl görüyorsa gerçekliği de odur. Gerisi onun için yoktur. Sahip olduğu pencereyi genişletmek ya da başka bir pencere daha açabilir miyim acaba? diye sormak bile istemez. Yıllarca baktığı pencereye o kadar alışmıştır ki o pencerenin önünden ayrılmak istemez?
İşte bu dar pencereden bakanlar bir de insanları etkileyen kişilerse, kendi dünyasını insanlara gerçek gibi empoze etmeye kalkıyorsa, durum daha da vahimdir.
Efendim gazetemiz yazarlarından Sayın Nevzat Cingirt katı atık tesisi ile ilgili bir yazısında şöyle demiş
“Ya kapımızın önüne koyduğumuz günlük ortalama 400 ton çöp, vahşi depolama yöntemiyle eskiden olduğu gibi dere yataklarına, eski çöp alanlarına bırakılarak milyarlık tesis çürümeye terk edilecek. Ya 10 gündür çadırlarda nöbet tutan vatandaşlar ile diyaloga girilerek köylüler mağdur edilmeden ikna edilecek. Ya da devletin sopasıyla soruna çözüm bulacaksınız.
Top sizde…”
Ben yazının sadece bir kısmını aldım ama ilgili yazının tamamını okursanız, yazarın ne demek istediğini anlaşılıyor. Üstelik bu yazıyı anlamanız için de âlim olmanıza gerek yok, okuyan makul ve mantıklı her vatandaş anlar.
Peki, ne anlar?
Katı Atık Tesisi sorununa başta Milletvekilleri olmak üzere, Düzce’yi yöneten herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini, bir an önce bu soruna çözüm bulması gerektiğini, bu konuda Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş’in yalnız bırakılmaması gerektiğini anlar.
Başka?
Yazıdan anlaşılan şudur: Diyelim tüm çareler tükendi, yani onca çabaya rağmen çözüm bitti -ki eğer diyalog olursa, birlik olunursa çözülmeyecek bir sorun yoktur- Ama diyelim ki her yolu denedik olmadı.
Peki, ne yapacağız?
Ya milyarlık tesisi çürümeye terk edeceğiz, çöpü de gelişigüzel plansız programsız her belediye bir yerlere saçacak?
Ya köylüler ikna edilecek? Ya olmazsa?
Yazarın tabiriyle devletin sopası, yani kamu menfaati, toplumun menfaati neyi gerektiriyorsa hukuk kuralları çerçevesinde gereken yapılacak… Bunu da hiç kimse istemez, temenni etmez. En son çaredir.
Peki, bu yazıdan bazılarının dar pencereden anladığı gibi “ kamu düzenine sopa göstermek, kamunun verdiği yetkiyi kötüye kullanmak” gibi bişey anlaşılıyor mu?
Hayır!!!
Mesela devlet gerektiğinde kamulaştırma yapar. Kamulaştırmanın anlamı nedir?
Kamu menfaati gereği vatandaşın arazisine zorla el koyar. Peki, kamulaştırmadan devletin sopa gösterdiğini, kamunun yetkisini kötüye kullandığı anlaşılabilir mi?
Elbette hayır…
İşte Sayın Cingirt’in anlatmak istediği bu. Kamu menfaati gerektiriyorsa devlet gücünü kullanarak başka çare kalmaz ise mesela köyleri başka bir yere taşıyabilir. Hem o köylerde yaşayan halkın menfaati, hem onca para harcanan tesisin çürümemesi, halkın parasının heba olmaması için, hem de toplumun menfaati için. Tekrar ediyorum bu en son çaredir. İşte devletin sopası budur. Bu kadardır.
Yazık Ak Parti gibi devletiyle Milletini barıştıran ve devleti Milletin hizmetkârı yapan bir iktidar döneminde, farklı şeyler anlayanları hayret ve ibretle izliyoruz…
Ne yazık ki bu yanlış anlayanlar bazı gazete yazarları… Eyvah ki eyvah… Saygılarımla…
“Hay’dan gelen Hû’ya gider” ne demek?
İPİ GERMENİN KİMSEYE YARARI OLMAZ!
Sarı Duvar Kağıdı - Charlotte Perkins Gilman
MALİ DİSİPLİN TEDBİRLERİNE NEDEN İHTİYAÇ DUYU
SİZİN DE OTOBÜSÜNÜZ OLSUN! ANCAK!!!
Ömer Küçük Bey'in Faruk Özlü beyefendiye açık
İnce Muharrem’den kaba salvolar!
Dilleri fırıncı küreği, vicdanları taş olanla
Yaşamın anlamsız rezilliğine dair…
Karasız Ülkücülere Ağabey Formülü!
Cüneyt Zapsu’dan Ali Haydar Gören’e
Sınav kaygısı ve baş etme yöntemleri
Yemenici'ye “Bi Halley” Oluyor…
Birileri zekâmızla dalga mı geçiyor?